7 Ocak 2011 Cuma

508 yıl önce gıda fiyatları nasıl belirleniyordu?


 Son aylarda dünya ve Türkiye’nin gündemini yoğun bir şekilde gıda fiyatları dolduruyor. Et fiyatları, ekmek fiyatları, pirinç fiyatları, buğday fiyatları… Gıda ürünleri üzerine yürütülen bu tartışmalar bazen hiç bitmeyecek gibi geliyor. Tabi ne zaman başladığı ise bilinmez. Geçmişimizde nasıl oluyordu diye kafama takıldı bu konu. İmdadıma TSE’nin yayımlamış olduğu Kanunname-i İhtisab-i Bursa yetişti. Eseri okudukça tarihimizle, ecdadımızla bir kez daha övündüm. 508 yıl önce atalarımızın yazdıklarının bugünün temellerini oluşturması büyük bir övünç kaynağı. Bugün o çok bahsedilen ve bir garanti olarak görülen İSO ve HSSP’nin temellerini bizlerin attığının bir kanıtı. Şimdilerde yurt dışı merkezli bu firmalara avuç dolusu para vermek zorundayız. Bunu geçtim bir de bu işi kendileri bulmuş gibi davranmaları ve ülkemizde sanki biz hiçbir konuda buluş yapmamışız gibi algılanması da ayrı bir yazı konusu. Bu kitabı okuduktan sonra 508 yıl önce bile gıda fiyatlarının ve standartlarının titizlikle incelenip uygulanması ben çok etkiledi. İşin garibi ise bu kadar bilim ve teknolojinin gelişmesine rağmen hala bazı konularda 508 yıl öncesinin konularının çözüm yöntemlerine yaklaşamamamız.
Kanunname-i İhtisab-i Bursa; 1502 yılında Sultan 2. Bayezid Han tarafından ferman olarak hazırlanmıştır. Standardın bugünkü anlamında kavrandığını gösteren yazılı en eski belge olarak dünya tarihine geçmiştir. Bu belgede kalite, boyut, ambalaj gibi konularda standartlar tespit edilmiş, narh ve ceza hükümlerine de yer verilmiştir. Bugünkü standardizasyon sistemine benzeyen bir sistem tesis edilmiş, tuz, ekmek, sebzeler, et, süt, yoğurt, peynir, tekstil ürünleri, mücevherat, mutfak eşyaları, deri ve deri mamulleri, kürkler ve ayakkabılar gibi çeşitli maddelerin özellikleri ayrı ayrı belirtilerek standardize edilmiştir. Eski durumlar anlatılmış bunlara karşılık önlemler ve yapılacaklar belirtilmiştir. Ben de size bugün bile günümüzde gündemimizi oluşturan bazı yiyecek gruplarından örnekler vermek istiyorum.
Soğan; ‘Geçmişte dört buçuk okkası bir akçaya olup dükkâncılar dört okkadan satarlarmış. Saplı soğan beş okka olup güz aylarında yarımşar okka eksik ve kış aylarında getiren iki buçuk okkadan, dükkâncılar iki okka olarak satarlarmış. Bu kanun kökünden bozuk bulundu. Bozulmanın sebebi ve zamanı anıldığı gibi artık eski narh üzerine işlem yapılsın denildi.’ Eski narh (yiyecek maddelerine belediyenin koyduğu fiyat) ne kadardı bilinmez ama bugün de pazara çıkıldığında buna benzer uygulamalar görmekteyiz. Ramazan’a girilince fiyatlar aşırı derecede arttırılmakta, kâr etmek için değişik yollara başvurulmakta.
Kasaplar; ‘Bilirkişileri ve şehrin ileri gelenlerinden bazıları toplanıp ete uygulanan kanundan soruldukta takva sahibi, güvenilir Müslümanlardan çoğu dediler ki eskiden koyun etinin narhı her yıl üç fasılda, üç nevi üzerineydi. Önce iki yüz elli dirhem, sonra üç yüz dirhem kışın iki yüz dirhem olurdu. Dört beş yıl vardır iki yüz dirhem satılır. Üç yüz dirhem satılmamasının nedeni kasaplara sorulunca karşılık olarak birkaç sebep gösterdiler. Birinci geçmişte Gelibolu’da her koyun başına birer akça iskele resmi alınırdı. Daha bir nedeni şudur ki bize bir hüküm verilmiştir. Her zaman İslâmbol narhından elli dirhem eksik olacak diye emrolunmuş. …’ Bu durumu biraz araştırmışlar ve belediye başkanının büyük paralar alması ve iskele fiyatlarının artması sonucu olduğu ortaya çıkmış. Aracıların çok fazla olması ürünün halka gelene kadar fiyatının çok artmasına ve en son satıcın kârının az olmasına sebep olmuş. Bu durum da o günün şartlarına göre düzeltilmiş, standardı koyulmuş. Bugün de problem oluyor et fiyatları. Aracıların devreye girmesi halka ulaşana kadar fiyatları uçuruyor. Hayvan eksikliği ise cabası…
Yemekler; ‘ Aşçılar ve bilirkişilerle şehir ileri gelenleri toplanıp yemeklerin durumu sorulduğunda şöyle karşılık verdiler. Eskiden etin iki yüz elli dirhemi bir akçaya olunca yahni, çiğ etin yarısı ve çorbayla, olursa narh miktarının dörtte biri bir akçaya olup Tava Biryân’ının, okkası dört akçaya olup Küfe Kebabı’nın, soğandan gayrı doksan dirhemi bir akçaya olacak. Ve kemikli Tandır Kebabı’nın, yüz yirmi beş dirhemi bir akçaya olup Şiş Kebabı, yüz oniki buçuk dirhem olurdu. Sonra bunların tümü bozulmuş. Düzensizliğin nedeni zamanı eskiler gibidir. Halen eski narh kararlaştırıldı. Eğer uygulanmasına hüküm verilirse.’
Her alanda irili ufaklı problemlere tanıklık edilmiş ve çözümler üretilmiş. Standarda bağlanmış ve eşitlik sağlanmaya çalışılmış. Geçmişimizde bir problem olan ve günümüzün ihtiyaçları doğrultusunda yeni problemler ortaya çıkaran ürün grupları bugün de var. Bunlara çözüm bulmak çok da zor olmamalı. Geçmişte problemlere dünyada eşi benzeri görülmemiş bir çözüm bulan 2. Bayezid bizim ecdadımız. Mevcut yöneticilerin ve tüm dünyadaki yöneticilerin örnek alması gereken kişi…
KANUNNAME-İ İHTİSAB-I BURSA’nın kazandırdıkları
1-      Hemen bütün tarım ve ürünleriyle mevcut sanayi mamûlleri gerek vasıl, gerek fiyat yönlerinden standard sayılabilecek esaslara bağlanmış ve özel bir teşkilâtla bunlar daimi bir denetim altında tutulmuştur.
2-      Standard esasları ve narhların tesbitinde üreticilerin bilirkişilerin, halkın ve diğer ilgililerin fikirleri alınıp yazılı belge haline getirilmiştir.
3-      Tarım ürünleri değerlendirilirken, cins, tür, çeşitleri ile turfanda zamanları göz önünde bulundurularak fiyatları sabit tutularak sadece üretim mevsimine göre değiştirilmiştir.
4-      Alım satımlarda tüccarlar ile, dükkânda veya seyyar satıcılar için ayrı kâr hadleri konulmuş ve kâr payı genel olarak yüzde on olarak kabul edilmiştir.
5-    ‘Kanunname-i İhtisab-ı Bursa’ ve bunun düzenlenmesine temel olan Padişah Fermanından da anlaşılacağı gibi vatandaşların günlük yaşayış ve geçimi ile sıkı sıkıya ilgisi bulunan Belediye Kanunları, her hâkimlik bölgesinde ayrı ayrı ve doğrudan doğruya halkın ihtiyaç ve isteklerinden alınan ilhama dayanılarak düzenlenmiş ve Padişah otoritesi, sadece bunları yürürlüğe koyan bir tasdik şerhinden ibaret kalmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder